Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bir televizyon kanalında yayınlanan özel röportajda Orta Doğu’da tırmanan ABD ve İran gerilimine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Fidan, “Gazze savaşıyla bölgesel yayılma riskini söylemiştik. Bölgesel yayılmadan kaçınmak lazım. Durum iyi değil. Daha büyük bir yayılmayla karşı karşıya kalabiliriz. İki taraf da belli bir aşamaya geçilmesini istemiyor. Ateşle oynuyorlar. O ateş her an yangına dönüşebilir. Kontrol altına alınamayabilir.” ifadelerini kullandı.
ABD ile İran arasında Orta Doğu’da artan gerilime ilişkin konuşan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Gazze savaşıyla bölgesel yayılma riskini söylemiştik. Bölgesel yayılmadan kaçınmak lazım. Durum iyi değil. Daha büyük bir yayılmayla karşı karşıya kalabiliriz. İki taraf da belli bir aşamaya geçilmesini istemiyor. Ateşle oynuyorlar.” dedi.
BAKAN FİDAN’DAN ABD-İRAN UYARISI
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, A Haber kanalında yayınlanan özel röportajda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarıyla birlikte ABD ile İran arasında bölgede yükselen gerilime yönelik konuşan Bakan Fidan, durumun iyi olmadığını vurguladı.
“BÖLGESEL YAYILMA RİSKİNİ HEP GÜNDEME GETİRDİK”
İki tarafın da ateşle oynadığını belirten Hakan Fidan şunları söyledi: “Gazze savaşının başından itibaren bu bölgesel yayılma riskini hep gündeme getirmiştik. Bu bölgedeki dengeleri gözeten herkesin aslında uyarısını yapacağı bir husus. Aslında bir sürpriz olarak gelmedi.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan
“İKİ TARAF DA BELLİ BİR AŞAMAYA GEÇİLMESİNİ TERCİH ETMİYOR”
Burada birkaç tane tespitte bulunmak gerekiyorsa şunun altını çizmek gerekiyor. Birincisi karşılıklı vurmaları kontrollü bir gerginlik politikası ile devam ettiğini görüyoruz. Belli bir aşamaya geçmesini tercih etmeyen bir yaklaşım var iki tarafta da.
“ATEŞLE OYNUYORLAR”
Ateşle oynuyorlar. Ama bu tabi “ateşle oynamak” dediğimiz tam da tabir burada devre giriyor bu ateşle oynamak. Yani ateşle oynadığınız zaman o ateş her an yangına dönüşebilir. Kontrol altına alınamayabilir. Burada bir riskle karşı karşıyayız. Bu kontrol altına alınmamazlık meselesi bir tehdit olarak karşımızda duruyor. Türkiye olarak bölgesel ortaklarla sürekli görüşüyor. Amerikalılarla da görüşüyor. Bölgesel yayılmadan kaçınmak lazım. Ama şu an itibariyle durum iyi değil. Yani daha büyük bir yayılmayla karşı karşıya kalabiliriz.”
ORTA DOĞU’DA İRAN VE ABD ARASINDA NELER OLUYOR?
İsrail’in Gazze’ye yönelik 7 Ekim’den saldırıları devam ederken, bu süreçte Orta Doğu’da da ABD ve İran arasında tansiyon yükseldi. ABD’nin Suriye ve Irak’taki üslerine zaman zaman İran destekli militan gruplar tarafından saldırılar yapılıyor. Geçtiğimiz günlerde Ürdün’de ABD üssüne düzenlenen İHA’lı saldırı sonrası coğrafyada gerilim iuice tırmandı. 3 ABD askerinin öldüğü, 40’ın üzerinde askerin de yaralandığı saldırı sonrası Washington yönetimi, misilleme olarak Irak ve Suriye’de İran destekli gruplara hava saldırısı gerçekleştirdi. Öte yandan İran destekli Husilerin ticaret gemilerine saldırdığı Kızıldeniz’de de sular durulmuyor. ABD ve İngiltere, Yemen’de Husi hedeflerine yönelik hava saldırıları gerçekleştiriyor.
Bakan Fidan’ın açıklamalarından satır başları şu şekilde:
“Biliyorsunuz İsveç’in ve Finlandiya’nın üyeliği NATO’nun gündemine, bizim de gündemimize dolayısıyla 2022 yılında girdi. 2022 yılında Haziran’da Madrid’de yapılacak NATO zirvesinden önce, bu konu ortaklar arasında dolaştırılmaya başlandı. Öncesinde sessiz bir gayri resmi mutabakat, daha sonra zirvede sonuçlandırma yönünde bir usul izleniyor bu tür platformlarda…
Tabi bu bize getirildiği zaman, o dönem cumhurbaşkanımız bu konuyu ilgili arkadaşlarımızla istişare ettiler. Kendilerinin de bir vizyonu var. Tabii bunun geçmişe dönük baktığımız zaman NATO’nun genişleme süreçleri var. Özellikle soğuk savaşından sonra en büyük genişleme sürecini 2004’te yaşadı. O dönem Baltık ülkeleri bir kısım balkan ülkeleri tamamıyla NATO’nun içine girdi. Daha sonra 2009’da olan süreç var. Hırvatistan’ın da içinde bulunduğu… Ondan sonra 2017’de Karadağ’ı görüyoruz. 2020’de Makedonya’yı görüyoruz…
İSVEÇ VE FİNLANDİYA’NIN NATO ÜYELİĞİ
Bu süreçte tabi Türkiye sorumlu bir ortak perspektifiyle her türlü desteği verdi. Fakat İsveç ve Finlandiya denkleme girdiği zaman burada bir aşamalandırmayla girme ihtiyacı hissettik. Özellikle Türkiye’nin hem NATO’dan hem de bazı NATO ülkeleriyle güvenlik açısında bazı stratejik sorunları olması, bunu bizim müzakere etmemiz ve madem konuş İsveç ve Finlandiya’nın katılımıyla NATO’nun güçlendirilmesi etki alanı yayılması ise o zaman NATO’nun 1952’den beri üye olan ülkesinin güvenlik endişelerinin de özellikle NATO’dan kaynaklanan ve NATO üyesi ülkelerinde içinde bulunduğu bazı sorunlar yumağının bir şekilde gündemden çıkması gerekiyordu ve müzakere edilmesi gerekiyordu.
“TERÖR ÖRGÜTLERİNE NATO’YA GİRECEK ÜLKELERİN DESTEK VERMEMESİNİ TAAHHÜT ALTINA ALDIK”
Biz bu çerçevede özellikle terörle mücadeleyi ilk başlık olarak önümüzde koyduk, yaptığımız aşamalandırma politikasında… 2022 NATO Zirvesi’nde Madrid’de biliyorsunuz NATO genel sekreterinin de katılımıyla bir zirve düzenlendi. İsveç, Finlandiya devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla cumhurbaşkanımızın katılımıyla bir zirve gerçekleştirildi. Burada alınan kararla ve yazılı mutabakatla ilk kez bizim terörle ilgili yüksek endişelerimiz gündeme taşındı. NATO metinlerine PKK’yla mücadelenin yanı sıra, YPG, ki bizim için zaten PKK ile eşit. Ve FETÖ’nün de metinlere geçmesini. Bizim hiçbir şekilde bu örgütlere yeni girecek ülkeler tarafından destek verilmemesini taahhüt altına aldık.
Bu ilk aşamada, bu strateji terörle mücadeleyi merkeze alıyordu. Daha sonra iki ülkede terörle mücadelede eksik gördüğümüz hususların giderilmesi için atılması gereken adımlar için hangi türden mekanizmalar kuracağız ve bu mekanizmalar nasıl işletilecek buna yönelik bir çerçeve çizildi yine bu metinde. Ve bu zirvede bu şekilde bir mutabakat sağlandı.
Nisan 2023’te de Finlandiya’nın üyeliği tamamlandı. Türkiye bunu kabul etti. Bu süreç içerisinde inanılmaz şekilde yoğun toplantılar yapıldı, komisyonlar kuruldu, ortak terörle mücadele komiteleri oluşturuldu. Burada cumhurbaşkanlığımızdan, Dışişleri’nden, MİT’ten İçişleri Bakanlığımızdan ortak heyetler özellikle İsveç ve Finlandiya ilgili konuları sürekli müzakere ettiler.
“İSVEÇ VE FİNLANDİYA’DA BİRÇOK ADIM ATILDI”
Belli bir noktada gördük ki; hem İsveç hem Finlandiya’da yasal değişikliklerden anayasal değişikliğe kadar birçok adım atıldı. Terörle mücadelede biz limitlerimizi, diplomasi yoluyla ilerletebileceğimiz kadar ilerlettik: Burada tabi ki farkındalık oluşturulması ve tavır konulması konusunda önemliydi. Biz de karşılığında Finlandiya’yı kabul ettik. 2023 Vilnius Zirvesi’ne giderken bu sefer İsveç’in üyeliği meselesi var gündemde. Bu sefer başka bir aşamaya geçtik. Terörizm bir konuydu bizim için. Bunu çok yoğun bir şekilde tartıştık, sistematik bir hale getirdik. Şu anda da hala devam ediyor görüşmelerimiz.
“NATO VE NATO ÜLKELERİYLE BAŞKA KONULARIMIZ DA VAR”
Ama NATO ile NATO ülkeleriyle başka konularımız da var bizim. Ne var? Silah ambargosu var. Savunma sanayiisi ile ilgili birçok problem var. Başka alanlarda da problemimiz var ama NATO bir güvenlik örgütü olduğu için, güvenlikle ilgili konuların çerçevesini çizip bunu gündeme taşıyan, bunun müzakeresini yapan politikayı vizyonu cumhurbaşkanımız benimsediler. Bu yönde bir çerçeve çizildi. Biz de yaptığımız görüşmeler neticesinde özelikle Vilnius’ta yine bu sefer üçlü zirve yapıldı.
NATO genel sekreteri, İsveç Başbakanı ve Cumhurbaşkanımızın katılımıyla. Bu sefer burada terörle mücadeleye ilave olarak özellikle Türkiye’ye yönelik yaptırımların, hiçbir şekilde özellikle NATO ülkeleri tarafından olmaması gerektiği, buna yönelik engellerin kaldırılması ve Türkiye ile AB üyeliği konusunda diğer ülkeler tarafından destek verilmesi konusunda da genel bir mutabakat ortaya çıktı. Bunu biz bir belgeye bağladık. Bu belgeye bağlandıktan sonra da Bir yol haritası çıktı. O yol haritası doğrultusunda çalışmalarımız görüşmelerimiz başladı.
“SESSİZ BİR DİPLOMASİ ORTAYA KONDU”
Sessiz bir diplomasi ortaya kondu. Aslında neler tartışıldığının, hangi istikamette gidildiğinin çerçevesi Vilnius’ta ortaya çıkan ve kamuoyuyla paylaşılan mutabakatta çok açık ortada. Biz sadece bunun teknik detaylarını ve müzakere sürecini de paylaştık. Tabi her ülkenin kendi hassasiyetleri kendi konuları var. Burada birden fazla ülke var. Belli konular perde gerisinde farklı türden tartışılmak durumunda. Bunları belli bir noktada çözüme bağladık. Daha sonra sırasıyla Hollanda’nın, Kanada’nın bazı Avrupa ülkeşleri’nin yaptırımları kaldırdığını görmeye başladık.
BIDEN’IN KONGRE’YE F-16 MEKTUBU
Biz İsveç’le ilgili yasayı meclis’ten geçirir geçirmez Biden Kongreye bir mektup yazdı. Daha sonrasında biliyorsunuz; Cumhurbaşkanımız onaylayınca da anlaşmanın ev sahibi ülkeye deposite edilmesinin akabinde onlar da hemen eş zamanlı olarak Kongre’ye bildirdiler.
“İSVEÇ’İN ÜYELİĞİ KARŞISINDA ÖN MUTABAKATIMIZ OLDU”
Teknik olarak baktığımız zaman olayın tarihine baktığımız zaman, normalde ABD idaresi kongreyle anlaşmadan, ön anlaşma yapmadan bunları göndermiyor. Bu mümkün olsaydı bu zamana kadar gönderirlerdi. Kongrenin bir takım hassasiyetleri şartları vardı. Bu yönde bir anlaşma olduğunu, İsveç’in üyeliği karşısında adım atılacağı yönünde bir ön mutabakatımız oldu.
Süreç şöyle işliyor; siz gönderdikten sonra iki hafta süren bir bekleme süreci var. O süreçten sonra bu yürürlükte oluyor. Şu anda önümüzdeki cumartesi inanıyorum bu iki haftalık süreç tamamlanacak.
“ABD F-35 ANLAŞMASINI BAHANE GÖSTERDİ”
Biliyorsunuz F-35 ile ilgili problem ve bizim programdan çıkarılmamız. Bizim kendi hava savunma yeteneklerimizi geliştirme arayışımızın ve politikalarımızın bir yansıması olarak karşımıza çıktı. NATO ortaklarımızdan biz bu konuda beklediğimiz desteği göremediğimiz zaman hava savunma sistemleriyle ilgili Rusya’yla yaptığımız bir s-400 anlaşmamız var. Bu anlaşmayı bahane göstererek Amerikalılar kendi yasal çerçevelerinde bir tavır ortaya koydular.
“MADDİ ZARARIN TAZMİNİ İÇİN YOĞUN ÇALIŞMALARIMIZ VAR”
Tabi burada F-35’in biz sadece müşterisi değil, aynı zamanda üretici ortaklarından biriydik. Türkiye’nin maddi kaybının yanı sıra ortaya koyduğu kapasiteyle bir zararı söz konusu. Şimdi bunu elimine etmek için çalışmalarımız devam ediyor. Özelikle maddi zararın tazmini açısından, İlgili makamlarımızın ciddi yoğun çalışmaları var.
F-35’İN YUNANİSTAN’A VERİLMESİ
F-35’in Yunanistan’a verilmesi meselesi; Yunanistan da biliyorsunuz özellikle NATO üyesi olduğu için ABD’nin ürettikten sonra bir grup dağıtacağı ülkeler listesindeydi. Burada 2030’dan sonra bazı konuların F-35’lerin teslimi öngörülüyor. O zaman kadar ne olur? Dengeler nasıl değişir? Tabi bunu takip etmek lazım ama.
“YERDEN HAVA SAVUNMASININ ÖNEMİ DAHA DA ARTTI”
Bizim baktığımız mesele; özellikle hava savunma sistemlerinde ve hava taarruz sistemlerinde özellikle savaş uçağı merkezli. Bu konudaki kabiliyetlerimizi geliştirmek. Burada şu anda Hisar sınıfı bizim geliştirdiğimiz hava savunma sistemleri özellikle yerden olan hava savunma sistemleri fevkalade önemli. Çünkü biz ağırlıklı olarak hava savunma sistemlerimizi ağırlıklı olarak F-16’lar üzerinden şu ana kadar götürüyorduk. Yani bir hava saldırısına karşı vereceğimiz cevap olarak, ancak füze teknolojilerinin yayılmasıyla, uçak çeşitliliği, otonom SİHA’ların İHA’ların devreye girmesiyle aslında yerden hava savunmasının önemi daha da artmış durumda.
Burada tabi bizim batıdan almak istediğimiz sistemlerinin verilmemesi, bunun pazarlığının yapılmaması, yani Türkiye’nin bu noktada kabiliyet kazanması gereken bir ülke olarak görülmemesi bizi başka arayışlara itti haliyle. Biz milli dış politikamızın gerekliliği olarak kendi ülkemizin güvenliğini sağlamak adına her türlü sistemi harp araç gerecini almakla yükümlüyüz. Bunun da en iyisini nereden alacağımız konusu bizim kendi takdirimiz, yetkisinde.
Şimdi burada S-400 le ilgili gerekli karar verildikten sonra, hava savunma sistemlerinde biz paralel olarak özellikle Roketsan’ın geliştirdiği hisar sınıfı alçak, orta ve yüksek irtifalı ve belli bir sürece yayılan katmanlı hava savunma doktrinini uygulamaya başladık. Bu cumhurbaşkanımızın çok önceden beri verdiği bir talimattı.
“HAVA SAVUNMAMIMIZI TEMİN ETMEK ZORUNDAYIZ”
Bu konuda biz Batılılarla daha sonra hava savunma sistemleri konusunda belki bir ortaklık veya başka bir anlaşma gelişir mi gelişmez mi? Onu bilmiyorum. Onu kendilerinin düşünmesi lazım ama. Bizim milli politika olarak ortaya koyduğumuz husus biz gerek dışarıdan alma yoluyla, gerek yerli üretim yoluyla hava savunmamızı temin etmek zorundayız.
“F-16 FİLOSUNUN YENİLENMESİ GEREKİYORDU”
Savaş uçakları meselesine gelince F-16 filosunun yenilenmesi gerekiyordu. İsveç’le ilgili süreçte bununla ilgili tedbiri almış olduk. Ama bu esnada gerek kamu ortaklı şirketler, gerek hem TAİ’nin hem Baykar’ın yürüttüğü özel şirket olarak iki proje var. Biri insanlı biri insansız gelecek nesil savaş uçakları. Bunlar da bizim için fevkalade önemli. Önümüzdeki süreç içerisinde biz daha fazla milli yeteneklere ağırlık vererek Özellikle savaş uçağı ihtiyacımızı gerek pilotlu gerek pilotsuz karşılama yönünde yoğun bir çalışma içerisindeyiz.
F-35 PROJESİNE DÖNÜŞ KONUSUNA BAKIŞ AÇIŞI
Tabii askerlerimizin ağırlıklı olarak uzman kuruluş olarak konuşması gereken bir konu ama genel strateji olarak şunu söylemek gerekirse; bir yetenektir. Bu yetenek eğer bizim diğer yeteneklerimizi kaybetmeden ilave olarak alacağımız bir yetenek olursa neden olmasın? Tabi ki biz yetenek olarak almak isteyeceğimiz bir yetenektir. Ama bu yeteneği alma karşılığında, bizim başka yeteneklerimizden vazgeçmemiz başka politikalara adapte etmemiz gibi bir şart olursa. Bu şartlar hiçbir şekilde uzlaştırılamaz bir şart olursa o zaman başka alternatifleri aramaya devam edeceğiz.”